30 Ağustos 2012 Perşembe

İSLAMİ ARABESK


Türk toplumu, Göktürklerden beri tek tanrılı dine inanmaktadır. Öyle ki, İslam ve Göktengri
dinlerinde ki benzerlikler şaşılacak düzeydedir. İki dinde de tek Tanrı'ya inanılır, iki dinde de
yerin ve göğün 7 kat olduğu ifade edilir, iki dinde de ahirete ve cennet cehennem inancı vardır.

Türkler islamiyeti kabul etmeden önce de hak yolunda oldularının en büyük göstergesidir. Son peygamber Hz. Muhammed'in
dinine de kendi dinlerine bire bir örtüşmesinin de yarattığı kolaylıklarla, kendi istekleriyle
geçmişlerştir.

Fakat Türklerde ki bu din değişikliği, zamanla kültür değişikliğine dönüştü. Türkler kendi kültürleri
yerine Arap kültürüne kendilerini yakın görmeye başladılar. Dilimiz Arapça ve Farsça kelimelerin
istilasına uğradı. Arap alfabesi kullanılmaya başlandı. Gün geçtikçi de Arap kültürüne daha da yakınlaşıyoruz.

Arapları kutsal halk olarak görmeden önce,
Az çok Kur'an-ı Kerim bilgisi olan herkes bilir ki, Peygamberler, durumu en kötü olan milletlere
gönderilmiştir. Hz. Muhammed(S.A.V)'in de Arap toplumuna gönderilmesi onların yüceliğinden değil, sapkınlıklarındandır.

Bugün en çok Terör olayları en çok Müslüman, özellikle Arap ülkelerinde oluyor. Nerde kaldı Arapların kutsallığı?

Bugün Arap şeyhleri altın kaplama araçlarla gezerek israfın ağa babasını yapıp, sefillik içinde sürünen
diğer Arap halklarını unutuyor ve biz bu Arapları örnek almayai idol olarak görmeye devame ediyoruz.

Bugün Arap petrolleri birliği Opec, kendilerine zülmeden Amerikan Politikaları doğrultusunda yürüyor.

Bugün Arap baharı adı altında Araplar birbirini katlediyor.

Biz buna rağmen hala Arap kültürüne yakınlaşmayı, Araplaşmaya devam ediyoruz. Kendi dilimizi, kendi milletizi
küçümsemeden önce bunları görmemiz gerekiyor.

Levent Kırca'nın "Allah Türkçe bilmiyor mu lan, ben Atatürk Türkçesiyle dua edicem" açıklaması üzerine
tepkiler çığ gibi büyüyüp, Kırca dinsizlikle, ateistlikle suçlandı.

Oysa ki asırlarca, biz Kur-an'ı Kerim'i arapça okuyup hiç bir şey anlamadık. Namazmızı Arapça kılıp
onun içsel değil dışsal yönüyle ilgilendik. Ezan'ı Arapça dinleyip camiye çağırıldığımzı
anlamadık. Hala da bu hataları yapmaya devam ediyoruz. Bundan dolayıdır ki, din bizim için bir sembolden  öteye gidemiyor.
Bundan dolayı hurafeler bizim dinimizde en üst noktada. Bundan dolayı biz dinsel duygularla sömürülmeye en uygun
toplumuz.
Biz Türkçe dua etmeyi unutarak, Allah'tan istemeyi unuttuk. Dini sadece cehennem korkusundan yaşar hale geldik.
Biz nesillerimize Arapça'nın sadece okunuşunu öğreterek, dini kulaktan dolma yaşamaya mecbur bırakıldık. Bu dönem hala bitmiş değil ki
bu eğitim öğretim döneminde okullarda okutulacak arapça harfler. Arapça öğretilmesini anlayabilirim ama sadece arapça harflerin
öğretilmesine hiç anlam veremedi bu naciz bedenim vermeyecekte!

İslamı arabesk yaşamaya devam ettikçe, biz din bakımında en çok sömürülen millet olacağız, en çok hurafeler bizim milletimizde
olacak, en hoş görüsüz müslümanlar bizim milletimiz arasından çıkacak. Yıllardan beri olduğu gibi.

BİR MESNEVİ HİKAYESİ

Hz. Musa bir gün giderken dizleri üzerinde çökmüş bir çobana rastlar. Çoban yüksek sesle "Tanrım, nerdesin ki sana kul kurban olayım,
saçını tarayayım, çarığını dikeyim, elbiseni yıkayayım, bitlerini kırayım. Yüce Tanrım sana taze süt ikram edeyim, bütün keçilerimi
sana kurban ediyim" deyip duruyordu.

Hz. Musa sordu:
-Kiminle konuşuyorsun?
Çoban:"Yeri göğü yaradan Rabbimle konuşuyorum" dedi.
Musa çobanı azarladı
"Yaptıkların yanlıştır! Allah haşa insan mıdır ki ona bu şekilde hitap etmek doğru değildir!" dedi.
Aradan biraz zaman geçtikten sonra Hz. Musa'ya Allah'tan şöyle bir hitap geldi:

-Ey Musa senin görevin insanları bana yakınlaştırmak mı yoksa uzaklaştırmak mı? Neden o saf kulumuzu bizden
ayırdın? Biz söze ve dile bakmayız; gönüle ve hale bakarız! diyordu.

Türkçe dua etmek istedi diye, yanlış dua etti diye kimse ateist olmaz, dinsiz olmaz kafir olmaz.
Bu şekilde hitap edenlerde dinden uzaklaştırmaktan başka bir şey yapmış olmazlar!

29 Ağustos 2012 Çarşamba

ATATÜRK'Ü RAHAT BIRAKIN !

Mustafa Kemal
Mustafa Kemal Atatürk, Anadolunun dört bir yanı işgal altındayken, kontrolü
ele alıp, tüm Türkiye'de alehimize olan koşulları lehimize çevirmiş,
Türk toplumu esirlikten çekip çıkarmış olduğu tarihin en açık, tartışılmaz
gerçeklerindendir.
.
Görev süresince, yeni bir yönetim şekli, yeni bir anayasa, yeni mahkemeler
yani yeni bir Devlet kurulmuştur.Bu süreçte Atatürk'ün yaptığı icraatlar
o günlerden beri tartışılmaktadır.Bu icraatları, devrimleri
beğenenler veya beğenmeyenler tabi ki vardır, olacaktır.
Fakat bu kimseye kimsenin arkasından hakaret etme, gıyabında küfür etme
hakkını vermez veremez !


Zaman değiştikçe şartlar değişir, yapılanlar geride kalır. Atatürk'ün en büyük özelliği ise
devrimci yapısı. Devrimci karaktere sahip bir Türk gençliğidir onun da hayali.
Yani zamanın yapısına göre Atatürk'ün getirdiği uygulamaları değiştirip yerine çağa uygun 
uygulamalar getirmek, Atatürk'ün yoluna ihanet değil, düşüncelerinin gereğidir.

Fakat günümüzde, son sürat şekilde Atatürk'ü kötüleme politikası güdülüyor. Atatürk'ün tamamen 
şahsına hakaret niteliğinde fıkralar, sürekli yaptıklarının yanlış olarak anlatılması ve Atatürk 
düşmanlığının bir devlet politikası haline getirilmesidir rahatsız edici olan.

Bu işin devlet politikasının olmasının nedenini bir rivayet çok güzel anlatır;

Emevi halifeliği döneminde Muaviye'nin yaptığı zulümler halkın gırtlağına kadar dayanmışken
bilge kişi Muaviye'ye yaklaşır ve der ki "Neden halkına zulüm edersin, adil olsan, iyilik yapsan, dini
korusan adın sonsuza kadar unutulmaz." Tam o sırada ezan okunmaktadır. "Eşhedü enne Muhammeden Resulullah,
Eşhedü enne Muhammeden Resulullah"
Muaviye camiyi göstererek der ki " Muhammedin adı o ezan da oldukça benim adım sonsuz olmaz, önce
onun yok olması gerek."

Sözüm ona kıssa da ki gibi adını tek Türk devletinin en büyük lideri olarak yazdırmak isteyenlerin
icraatıdır bu. Onlar ki Atatürk'ün ismi silinmeden, karalanmadan kendi isimlerinin yanında bir sıfır olacağını
bilir ve Atatürk'ün ismini silmeye uğraşırlar.

HIRSIZIN HİÇ Mİ SUÇU YOK?


Bunun yanında Atatürk'ün bugün bir statü sembolü olarak kullanılması, popülerite kaygılarıyla
Kemalist olduklarını söyleyen kişilerde bu karalama çabasının bir üyesidir.
Çıkar için Müslümanlıklarını yaşayanlar dine zarar verdiği gibi çıkar için, belirli kaygılarla 
Atatürk sempatizanlığı yapmakta Atatürk'e zarar verir.
Bunun yanında ilk okul bilgileriyle de Atatürk'ü savunmaya çalışanların düştüğü komik durumlar
cidden içler acısıdır. Hem kemalistim diyenlerin hem karşıtları tarafından Atatürk'ün düşürüldüğü
bu durum vicdanın kaldırabileceği türden değildir.

KEMALİZM DE NEYİN NESİ!


Anadoluda sorsanız "Kemalist misiniz?" diye "Hayır Atatürkçüyüm" yanıtını alırsınız.
Kemalizm Atatürkçülüğü farklılaştırılmak için zihinlere kazınmaya çalışılan bir 
tabirden öte değildir.

FACEBOOK DÖNEMİ SONA ERDİ!




Facebook'un halka arz edilmesinden sonra, halka arz edilme değeri75 Milyar olan facebook şirketinin hisseleri elde tutma yasağınınkalkmasıyla hisse değerleri yaklaşık %7 oranında düştü. Microsoftun da elindebulundurduğu yüzde 20 oranında ki facebook hissesini satmasıyla facebook'unsonu göründü.


Her ne kadar Mark Zuckerberg facebook'la dünyayı sallamış olsa da,
her ne kadar dünyanın sayılı şirketleri arasına girmiş olsa da, halen
yüz milyonlarca kullanıcısı olsa da her güzel hikaye gibi bu hikayeninde
sonu geldi.

Mark Zuckerberg kendi yarattığı dünyada, sosyal medyada istekleri
karşılamakta yetersiz kaldı.Ve facebook'un sonu görülmeye başlandı.

Zaman tüneli uygulamasıyla ara yüzünün zorlaşması ve kullanıcılar
tarafından beğenilmemesi facebook'un gerilemesinde ilk domino oldu.
Ayrıca formatı itibariyle, sosyal akışın takip edilememesi ve zayıf
kalması da twitter karşısında facebook'u güç duruma düşürdü.
Ayrıca istenilen herkese twitter aracılığıyla kolayca ulaşılması da
facebook'un yetersiz kaldığı alanlardan.

İnternetle birlikte sosyal platform boşluğunu görüp, dolduran facebook'un
kurucu ceosu Mark Zuckerberg geleceği görmekte yetersiz kaldı.
Belki de bu günler facebook hisslerinin en değerli olduğu günler.
Bugünden sonra facebook hissleri hızla düşmeye devam edecek bununla
birlikte facebook kullanıcı sayısında da kayda değer düşüşler yaşanacak.
Tüm bunlar göz önüne alındğında, facebook'un bir yıl içinde, netlog,
friedfeed gibi az hacimli sitelerden pek farkı kalmayıp, nihayetinde
tarihe gömülecek.

YÜKSELEN TREND: SANAL HARDDİSK


sanal bellek
Son yıllarda yükselen internet bağlantı hızı, 3G modemlerle her yerden
internete ulaşabilinmesi, fiber internet ağlarının gelişmesiyle  çok
büyük dosyaların hızlı bir şekilde indirrilebilmesi ve internet ortamına
aktarılabilmesi, internet kullanıcılarına çok büyük bir kolaylık imkanı daha sunuyor.
bu kolaylığın adı;
Sanal Harddisk.

Harddisk taşıyamayan iş adamları ve çalışanlar, internete her yerde kolayca
ulaşabilecek kişiler artık sanal hardddiskleri kullanmaya başladı.
Böylece hem gereksiz taşınan yüklerden kurtulmuş oldular hemde veri kaybı riski çok düştü.

Yalnızca iş adamları ve işle ilgili alanlarda değil, sanal harddiskler kaybolmasını
istemediğiniz ve uzun yıllar saklamak istediğiniz resim video veya dökümanlarınızı da
sanal harddiskler sayesinde daha risksiz bir şekilde saklama imkanı
sağlıyor sanal harddiskler.

Ülkemizde bu hizmeti veren TürkTelekom TTVM( Türk Telekon veri merkezi)
tüm afetlere karşı veri kaybını sıfıra indirme garantisi veriyor.

sanal bellek
Bunun yanında ADrive ve SkyDrive firmalarıda bu hizmeti veriyor.
ADrive 50 GB'lık alan sağlarken, belirli bir ücret ödenerek bu alan 1 TB'a
kadar çıkarılabiliyor.
SkyDrive ise microsoft çatısı altında hizmet veren bir kuruluş olup
sadece msn veya hotmail hesabınızın olması kaydıyla size 25 GB'lık
bir alan sağlayabiliyor.

Ayrıca Gmil'de ki 3 GB'lık alanınıza da artık bi flash bellek gibi
kullanma imkanı sağlıyor google.

28 Ağustos 2012 Salı

KÜRTLERİ ANLAMAYA ÇALIŞMAK

Güneydoğu Anadolu BölgesiYüzyıllarca aynı devlet çatısı altında birlikte yaşadığımız,
kökenimizin bile aynı olduğu iddia edilen kürt halkının son
30 yıldır özerklik-bağımsızlık gayeleri baş göstermeye başladı.
Uzun yıllardır bağımsızlık kültürü olmayan bu millet, saatli bomba
gibi Ortadoğu'ya "yerleşirildi".

Ve yüzyıllar önce yapılan planın süresi doldu ve o bomba artık patlamak üzere. Hem İran hem Suriye hem Irak hem Türkiye'ye eşit paylaştırılan kürt halkı zamanı geldiğinde Ortadoğu ülkelerinin iç meselelerine karışmakta hatta bu ülkelerin bütünlüğünü tehdit etmekte kullanılacağı tahmin
edilmiş fakat zayıf Türk diplomasisinden dolayı çözülememiştir.

Pkk neye isyan eder? Pkk kime hizmet eder?


Güneydoğu'da hergün şehitler verilmekte ve güneydoğu halkı oradan  dolaylı yollardan göçe zorlanmakta. Özellikle Güneydoğunun kırsal bölgesinin yaşanabilir seviyede
olmadığı aşikar. Ama güneydoğu bölgesinin bu halde olmasının tek nedeni Pkk terör
örgütüdür. Güneydoğu bölgesinde yatırım yapılmasına izin vermez, yatırım yapan şirketleri rahat bırakmaz, petrol aranmasına müsade  etmez sonra çıkıp Güneydoğunun içinde bulunduğu şartları iyileştirmek için mücadele ettiğini kimse iddia edemez.

Kürt halkının sesi olduğunu söyleyen Pkk, güneydoğunun çölleştirilmesinin yanında açık açık yaptığı katliamlarla da Kürt halkına hizmet etmediğini ortaya yeterince açık açık seriyor zaten.

Pkk terör örgütüÖrgütün bünyesinde de Kürtlerin bulunması da, çoğu zaman tehdit ve
çoğu zaman intikam duygularının sonucudur. Pkk içinde Kürtçeden
çok Türkçe konuşulması, örgütün bünyesinde en az Kürtler kadar diğer
uyruklardan da vatandaşlar olması bunun en büyük kanıtıdır.
Zaten sağlanılan büyük finansmanlarda düşünülünce,
bunun bir halk hareketinden ziyade yabancı menşeili destekler
olduğunun farkına varırsınız.

Ama Güneydoğudan BDP'ye çıkan oylar, Kürtlerinde tabanında da yavaş yavaş bağımsızlık seslerinin duyulması tamamen galyana getirilen halkın sesidir.

Büyük şehirlerin hiç birinde Türk Kürt ayrımı yapılmamakta aynı yaşam koşullarını bütün halklar sürdürebilmektedir. Bir çok Kürt tekstil patronu Range Rover'lara binmekte olan
bir çok Türkten çok çok daha iyi durumda yaşayan bir Kürt topluluk var özellikle İstanbul'da.

Kardeşilik palavralarının sıkılması yerine Kürt Halkına artık bu oyunun anlatılması, güneydoğuyu yaşanmaz hale getirenlerin Pkk olduğunun gösterilmesi gerkiyor artık.
Pkk'nın gerçek yüzü gösterilip dağa çıkışların durdurulması Pkk'yı bitirmeyecekse de yeniden tek yürek olup mücadeleyi güçlendirecektir.Bu da terör sorunun bitmesi için atılması gereken en
büyük adımdır.

25 Ağustos 2012 Cumartesi

TÜRK ORDUSU ÜZERİNDE OYNANILAN OYUNLAR!

Ergenekon
İlk okul ders kitaplarından öğretilmeye başlanan Türkiye'nin jeopolitik
olarak önemli olan toprakları, asırlardır güçlü Türk ordusu tarafından
korunuyor.
Türk halkının güçlü bir askeri geleneği olması,
yüksek standartlarda askeri eğitim vermesi ve sayıca olarak da
dünyanın sayılı orduları arasına girmesiyle yıllarca hem bu
coğrafya da hem olması gerektiği her yerde olmasıyla göz doldurdu.
Bunun yanı sıra sadece savaş değil, hem doğal afetlerde
hem de sosyal sorumluluk projelerinde yer almasıyla Türk Silahlı
Kuvvetleri tüm dünyaya örnek oldu.

TSK'nın manevra kabiliyetleri ve her koşulda hareket edebilme
kabiliyeti olarak da yapılan araştırmalarda Türk ordusu ABD, Çin, İngiltere Dünyanın
ve Rusya'dan sonra dünyanın en güçlü 5. ordusu.

Ortadoğu
Her ne kadar darbe politikalarının karalanması ile ordu yıpartılmaya
çalışılsa da 2007 senesine kadar uluslar arası şirketler tarafından
yapılan anketlerce Türkiye'de en güvenilir kurum %85-90 lar ile
TSK çıkıyordu.

Tüm bunlar göz önüne alındığında, Türk ordusu kılıfından çıkıp
çok büyük alan hakimiyeti kurabilecek güce ulaştı.Tüm bunların
farkına varanlar tarafından Temmuz 2007'de çok önemli bir operasyonun
düğmesine bastı;
Ergenekon.

Avrupanın ekonomik nedenlerden dolayı ordularını küçültmeleri ve bu orduların artık işlevsiz hale gelmeleri, ABD'nin tümüyle hakim olmak istediği Ortadoğu'da güçlü bir
ordu istememesi, İsrail'in kendi bölgesinde kendinden başka güç
istememesi, Rusya'nın aynı sebeplerden dolayı Türk ordusunun büyümesine ve güçlenmesine kötü gözle bakması, halk tarafından parlemantodan çok orduya güvenilmesi,
hükümetlerin çizgiden çıktığı yerde ordunun dur diyebilme yetisinin
birilerini rahatsız etmesi ve kimilerinin 80 lerden 60 lardan orduya
kininin bulunması, orduya karşı bir tam taarruz hareketi başlamasına neden oldu.


Ergenekon operasyonu kapsamında, değerli Türk generalleri

muvazzaf subayları içeri alınıp susturuldu. Bu operasyon tamamen
plan kapsamında orduyu yıpratmak, halkın orduya olan güvenini azaltmak
için yapıldı. Üstelik bu yapılanlar demokrasi gelişmesi olarak gösterildi.
Ama kör gözler bile gördü ki 5 yıldır demokrasiye bu dava kapsamında
büyük darbeler indirildi.

Bunun yanında iktidar kontrolünde sürdürülen davalarda muhalifler, muhalif gazeteciler de birer birer içeri alındı. Ergenekon artık devletin elinde ki silah oldu ve sesi çıkana
silivri yollarını göstererek sindirme çalışmaları yaptı.

Yapılan bu çalışmalar sonuç vermeye başladı ve hatta hedefler tam on ikiden tutturuldu. Türk askerinin psikolojik direnci kırıldı, ordunun değerli komutanlarının tutuklanarak ordunun güç kaybetmesi sağlandı, ordunun en önemli noktalarına sızan güçler tarafından,
çok titiz çalışmlar sonucu yapılan askeri okul alımları laçkalaştırıldı ve orda da "pozitif" kayırmalar
yapılmaya başlandı. Böylece bir zamanlar cemaatte yer almış öğrencilerin
askeriyeye (özellikle deniz kuvvetlerine) girmesi sağlandı.
Genelkurmay Başkanı ve üç kuvvet komutanı istifa ettirilip yerine istek üzerine
Jandarma komutanı getirildi.
İlker Başbuğ
Ordunun presstijini kurtarmaya gayret gösteren, Ergenekon iddialarına
karşı personelinin ve TSK'nın arkasında duran Eski Genel Kurmay Başkanı
Org. İlker Başbuğ bu dönemde terör örgütü kurmak ve yönetmek suçuyla
içeriye alındı.

Yıllardır içerde tutuklu yargılanan subaylar ve gazeteciler halen Türkiye'nin
demokrasisinde bir kara leke olmaya devam ediyor.

Bu durumdan sonra gelişen olaylar gösterdi ki olayların kontrolü
kaybedilmişti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Org. İlker Başbuğ'un
tutuklu yargılanmasına karşı çıkmasına rağmen, aylardır hala tutuklu
yargılanıyor eski Genel Kurmay Başkanı.

Artık o dakikadan sonra büyük orduyu yıpratma operasyonu hükümetin
kontrolünden çıkmış, daha büyük ve derin güçlerin eline geçtiği anlaşıldı.

Ve tüm bu operasyonların sonucu,
Orduya güven 5 sene içinde %40 oranında aşağıları düştü.
Ordunun psikolojik ve teknik gücü baltalandı.
Tüm muhalifler susturularak, işlerin rast gitmesi sağlandı.
Bölgede Türkiye'nin hakimiyet kurabilecek gücü sıfırlandı.

22 Ağustos 2012 Çarşamba

TÜRKİYE'DE Kİ BU KAOS ERKEN SEÇİM GETİRİR!


Gün geçmiyor ki yeni bir şehit haberi daha gelmesin. Tüm Türkiye'nin
Ramazan Bayramı terör örgütü tarafından kana bulandı. Gaziantep'te şehir
merkezinde ki bobmalı saldırıda 9 şehit ve onlarca yaralı verilmesinin
üzerine, bir de Ahmet Türk'le Gülten Kışanak'ı çok ihtiyaçları
varmış gibi "korumak" için görevlendirilen 10 askerimizde trafik kazası
sonucu şehit oldu. Bu aracın sorumlusunun da bir korucu olması, akıllarda
soru işaretleri oluşturdu.

Chp milletvekili Hüseyin Aygün'ün kaçırılması, 3 günde verilen 19 şehit,
terörün son günlerde en doruk noktaya çıktığının göstergesi.
Türkiye tarihinin en huzursuz günleri şu günlerde yaşanıyor. Sadece
Güneydoğu da değil tüm Türkiye'de hatta İzmir'e kadar giren terör,
Türkiye için sıcak günlerin yaklaştığının sinyallerini veriyor.

Batıda ekononik kriz ve kıtlık, doğuda savaş ve sürekli süren çatışmalarla,
bir ateş çemberinin içinde Türkiye. Avrupa birliğinin kendi çarkını
zor döndürdüğü bu günlerde, yüzünü Ortadoğu'ya çeviren, Ortadoğu'ya
lider olarak girmek isteyen Türkiye, Ortadoğunun sıcak, kanlı yüzüyle
karşılaştı.

Domino etkisi gibi yayılan iç savaş dalgası, bütün Ortadoğu'yu bertaraf etti. Savaş dalgası Türkiye'nin sınırlarına kadar ulaştı. Suriye
sınırında bir Kürt devlati kurma noktasına kadar gelen örgüt,
günden güne güçlendi ve artık Türkiye'nin başına daha çok bela olmaya
başladı. İlerleyen günlerde de bu olayların daha çok ilerleyeceğini
tahmin etmek, üstün bir ileri görüş ebilitisi gerektirmiyor.

1. Dünya Savaşından sonra, kürt halkı, ortadoğu devletlerine, bir dinamit
gibi eşit bir şekilde bölüştürüldü. Lozan'da 80 sene önce yapılan planlar, 30
senedir işliyor ve bir 80 sene daha işleyecek gibi duruyor.
Öyle ki Kürt kozu, Irak,İran,Suriye ve finalde Türkiye'yi temellerinden
sarsacak düzeyde.

Planın son halkası mı bilinmez ama bir halkası daha olan ordu üzerinde
yapılan planların da işlemeye başlamasıyla, Türkiye'nin sıkıntı çekeceği
günler artık çok yakın.

(Doktor'un "Ordu üzerinde oynanılan oyunlar" yazısı 25 Ağustos'ta sadece
KÖŞE HABER'DE!)

Türkiye üzerinde oyun oynayanları bilemesekte bizim muhattabımız
olan oyun oynatanlara kukla olanların günlük politikaları,
yüzlerce yıl sonrasını görüp, planlayanlar karşısında eridi.
Bir anlamda artık şapka düştü kel göründü. Milletvekili kaçırılmasına
rağmen, iki günde onlarca şehit verilmesine rağmen, meclise
gelmeyip tatil köylerinde, devletin paralarını ezenlerin en büyük
korkusuda artık her şeyin apaçık halkın gözünün önünde olmasıdır.

Seçim öncesinde, operasyonlarını durdurulan örgüt, seçim sonrasında
alamadığı hakların öcünü çıkartıyor. Milletvekillerinin önünün kesilip
destek talep edilmesi, artık bu sorunun kürt sorunundan çıkmış olup
farklı bir hal aldığı apaçık ortaya çıkmıştır. Artık bu sorun Kürt destekli
bölücülük sorunudur, Türkiye'yi yıkma yolunda kurgulanmış oyundan ibarettir.

Artık televizyona çıkıp açıklama yapmaya yüzü olmayanların gerçek
yüzlerinin ortaya çıkmasıyla, arkalarında ki desteği daha fazla kaybetmeden
acil erken seçime gidilmesi, ilerleyen günler için kaçınılmaz olmasa
bile yüksek ihtimalle gerçekleşecek hadiselerdendir.

17 Ağustos 2012 Cuma

CHP KAN KAYBEDİYOR !


Son seçimlerinden önce, Baykal'ın kaset skandalının patlak vermesiyle
büyük umutlarla partinin başına geçen Kemal Kılıçdaroğlu'nun seçimlerde
iktidar partisinin ancak yarısı kadar oy alabildi. Büyük umutlarla
partinin başına geçen Kılıçdaroğlu, beklenenin aksine yüzde 30 ların
altında kalması. CHP'nin önemli kalelerinde oylarını düşürmesi
ve iktidar partisinin oyunun rekor seviyelere ulaşması
seçimlerden hemen sonra Kılıçdaroğlu'na olan güveni sarstı.

Sıcak seçim döneminde, iktidar veya koalisyon hedefiyle yolan çıkan CHP
için, Kılıçdaroğlu'nun hatalarını, eksik yönlerini kemikleşmiş CHP seçmeni
görmezden geldi. Kılıçdaroğlu artıdan, diğer seçmenlere hitap etmeye çalıştı,
halkın diğer kesimlerinden oy toplamaya çalıştı fakat ancak yüzde 5 lik bir oy artışı
yaşandı.

Ancak seçim sonrasında, Kılıçdaroğlu'nun hataları, eksik yönleri apaçık haliye görülmeye
başlandı. Kılıçdaroğlu yönetiminde ki CHP, halkın partisi olmayı başaramadı. Kılıçdaroğlu'nun
sönük kalan karakteri, siyasi tecrübesizliği, gafları ile bir lider resmi çizemedi ve Türkiye'nin
yeni halkçı "karaoğlanı" olamadı.

Halkın partisi olmaya çalışan CHP, daha doğrusu "Yeni CHP", genel tabana yayılmak için
"Eski CHP"nin ideallerinden tavizler vermeye başladı. Kemalist idealleriden, laik söylemlerden
taviz vermeye başlayan yeni CHP, kürt halkına yakınlaşmaya başlayan yeni CHP, yan yana duramayacak
fikirleri bile birleştirmeye çalışan yeni CHP, tabana yayılmakta başarılı olamayınca
mevcut seçmenini de kaybetmeye başladı.
Öyle ki, tabana yayılmak için, bünyesine aldığı yeni siyasetçilerin, Atatürk'ün partisine
yakışmayan davranışları, söylemleri ve politikaları iyiden iyiye CHP'nin seçmen sayısını
gerilere çekiyor.

Özetle CHP halkın partisi olmak gibi doğru bir yola adım atmışken;
Hem halkın partisi olmayı beceremedi ve yanlış politikalar güdülerek halkın antipatisini kazandı,
hem de halkın partisini olmak uğruna ideallerinden ve temel politikalarından tavizler vererek
kemikleşmiş CHP seçmenini kaybetmeye başladı.

BÖYLE GİDERSE...


İktidar olmak parolasıyla yola çıkan CHP'nin iktidar olamayacağı anlaşılınca, oyların
büyük bir kısmında  da bölünmeler olacaktır.
Kılıçdaroğlu liderliğinde ki CHP nin  oylarının bölünmesine gönlü razı olmayan ve CHP'ye fırsat tanıyan
Sarıgül'de yeni seçim döneminde parti oluşumuna devam edecek ve sosyalist CHP seçmeninin oylarının
büyük bir kısmını alacaktır.
Aynı zamanda Hepar gibi ulusalcı, Atatürkçü partiler de, yeni dönemde CHP'nin oylarına talipi daha
sonra da sahip olacaktır.

Oyların bu denli bölünmesi sonucunda, zaten uzun yıllardır kendini toparlayamayan sol kesimin.
kendini toparlayamaması halinde sandıkta
gittikçe güçlenen iktidar karşısında büyük hüsrana uğraması işten bile değil.

15 Ağustos 2012 Çarşamba

4+4+4 SİSTEMİNİN ASIL AMACI CEMAATİ MEMNUN ETMEK !


2012-2013 eğitim döneminden itibaren 4+4+4 eğitim sistemi yürürlüğe sokuldu ve kayıtlar yapılmaya başlandı. Bu kapsamda şimdi ki ilk okullar ilk 4+4 yıllık eğitimi verecek ve liselerde son 4 senelik eğitimini verecek. Dışarıdan bakınca fazla bir değişiklik yapılmamış gibi görülse de çok daha kökten bir değişiklik yapıldı eğitim sisteminde ve hükümetin gündem değiştirme yeteneğinden dolayı çok fazla gündemde yer bulamdan kabul edildi. Nedir bu kökten değişiklik? Nasıl sarsacak Türkiye'nin iç dinamiklerini? Bu yeni sisteme göre, imam hatip eğitimine 5. sınıftan itibaren başlanacak. Yani henüz 12 yaşında ki çocuklar İmam Hatip okullarında okumaya başlayacak. Peki bu çocuğun kendi seçimini yapabilecek kabilyette ve yaşta olmadığını göz önüne alırsak, imam hatiplerin anne babaların ısrarıyla çocuklarını gönderdiği okullar olacaktır.Bu durumda İmam hatipler devletin içinde ki devletlerin karargahları olacak.İmam hatiplere üniversiteye giriş kapısının da açılmasıyla birlikte, önemli siyasal, ikdisadi bölümlere "yerleştirilen" İmam hatip mezunları yeni Türkiye'nin bürokratı,doktoru, avukatı, pssikoloğu yani Türkiye'nin temel yapıtaşlarını oluşturacak. Her liderin yaptğı gibi şimdiki iktarda da geleceğini şuan ki imkanlarıyla garanti almanın peşinde.

 KÖTÜ DİN ADAMLARI

 İmam hatiplerin bu kadar küçük yaştan başlamasıyla ilerleyen yıllarda bir sorun daha baş gösterecektir; Kötü din adamları. Bu sistemde, inancı, dine hevesi isteği olanlar değil, ailesinin imam olmasını istediği kişiler olacak din adamı. Dinin maneviyatını bilemeyen, karşısına aktaramayan din adamlarımı yetiştirelecek bu kuşakta. Ve atasözleri akıllarda yer etmeye devam edecek; Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma. İmam bunu yaparsa cemaat ne yapsın vs
.

ASIL AMAÇ CEMAAT İLE ARAYI DÜZELTMEK


 Çok partili döneme geçtiğimizden beri, hükümetler ve liderler imam hatip okullarını hem islami kesime hemde cemaatlere, dergahlara yakın olmak için kullanmıştır. Öyle ki yeni kurumsallaşmaya başlayan Nur Cemaatini arkasına almak için en çok İmam hatip lisesini Süleyman Demirel açmıştır.Bundan önce de askeri yönetim İmam Hatip lisesi mezunlarının Üniveriste de istedikleri fakülteye girme yolu açmıştır. Turgut Özal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Süleyman Demirel'in yanında Bülent Ecevit dahi Cemaate yakın olmak için 29 tane İmam Hatip lisesi açtırmıştır. İmam hatip okullarında ki artış ta ki Necmettin Erbakan hükümeti gelene kadar devam etti. Cemaatin taleplerine rağmen Erbakan döneminde hiç İmam hatip açılmamasıyla birlikte aynı zamanda imam hatip okullarında ve öğrenci sayılarında ciddi düşüş yaşanmıştır. Bu durumdan dolayı Erbakan'nın arkasında ki cemaat çekilip Erbakan'ı siyaset arenasında yalnız bırakmıştır cemaat ve bu durumda Erbakan'ın sonunu hazırlamıştır. Bu konjektürde güçlü bir şekilde iktara gelmek isteyen, milli görüşten kurtulmuş siyasetçilerin ilk yapması gereken cemaati arkalarına almaktı. Ve bunun içinde yapılması gereken ilk hamle İmam Hatipleri kolayca üniversiteye sokmak ve imam hatiplerin sayısını arttıracağını iddia etmekti ve ettiler ve sözlerinde durup hem katsayıları kaldırdılar, hem imam hatip okulu sayısını arttırdılar. Artık zamanla bu durum, cemaatle arayı her bozduğunda hükmetin sarıldığı barış silahı oldu. Son dönemlerde de, cemaatle hükümetin arasının açılmasıyla, daha da ileri gitmek gerekti. Çünkü akla gelebilecek her şey yapılmıştı. İmam hatip liseleri hiç olmadığı kadar fazla, üniversiteye giriş katsayıları bir o kadar yüksekti. Çözümü İmam Hatibi ilk okula indirmekte buldular. BÖylece cemaatle arası limoni olan hükümet, cemaatle arayı bir nebze düzeltmiş bulunmakla birlikte, uzun vadeli bir planın da bir bölümünü daha hayata geçirmiş bulundular.

13 Ağustos 2012 Pazartesi

AKP'NİN SONU YAKLAŞTI !



Erdoğan'nın son kez Milletvekili seçimlerine girdiğini açıklamasından beri hem tüm Akp lilerin kafasında hemde diğer seçmenlerin kafasında tek bir soru işareti var; AKP'nin başına yeni dönemde kim geçecek ve dolayısıyla yeni başbakan kim olacak? Erdoğan'nın tahtı bırakmasıyla kimin devralacağı konusuna hala çözüm bulunamamışken alternatifler bulunmaya ve adaylar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Erdoğan'nın kafasında ki ismin Numan Kurtulmuş olduğu anlaşılmasıyla beraber parti içi ve dışı karışıklıklar baş göstermeye başladı. 2002 seçimlerinde Başbakanlık koltuğunu Erdoğan'a devreden Abdullah Gül Cumhurbaşkanlığından sonra bir başbakanlık görevini beklediğini apaçık belli etti. Her ne kadar sonradan çıkıp Erdoğan ile aramızda kardeşlikten öte bir bağ vardır demiş olsada, Cumhurbaşkanının sözcüsünün Cumhurbaşkanının kontrolünde olmadan Cumhurbaşkanı hakkında açıklama yapamayacağını da herkes bilir. Gül'ün yaptığı hamle sözcüsünü konuşturarak hem kamuoyunun hem Akp'nin iç dinamiklerinin tepkilerini ölçmketi.Başarılı olmasıyla birlikte sözcünün günah keçisi ilan edilmesiyle birlikte zat-ı hazretleri kolayca işin içinden çıkı verdiler. Ama ne olursa olsun bu yaşananlar bize "Ateş olmayan yerden duman çıkmaz" dedirtecek türdendi. 

 Gül'ün Ak parti'nin genel başkanlık koltuğuna geçememesinin sonucunda Gül cephesinde yeni bir parti oluşumu ortaya çıkması kuvvetle muhtemeldir. Bu durumda ki Erdoğan'nın yokluğunda ki Ak Parti ye ciddi miktarda kan kaybettirir. Ak Parti'den Gül cephesine kopmalar olur. Özellikle Numan Kurtuluş'un Ak parti'ye genel başkan olması yılların emektarları Ak Partililerin küsmesine ve partiden kopmalar yaşanacağıda ilerleyen günlerde gerçekleşebilecek hadiselerin başında gelmektedir.

 DİĞER ADAYLAR 

Son yıllarda Erdoğan'nın padişahlık rejimini kuvvetlendirmesiyle birlikte kraldan çok kralcıların ortaya attığı başka bir seçenek vardı; Tayyip Erdoğan'nın oğlu Necmettin Bilal Erdoğan. Bu seçimlerde sessizliğini koruyacak olan Bİlal Erdoğan bir sonra ki seçimlerde Padişahlık koltuğuna oturmayı hedefleyecektir ama bu seçimler de şansı yok. Yıllardır Akp nin kurmaylarında olan, cumhurbaşkanlığı koltuğu için de adı geçen Bülent Arınç. Erdoğan'nın sağ kolu Bülent Arınç'ta başbakanlık bekleyen isimlerden. Ama patavatsız açıklamaları ve toplumun sadece tek bir kesimine hitap etmesinden dolayı Erdoğan Arınç'a şans vermeyecektir. Bu durumda başkanlık koltuğuna Numan Kurtulmuş'un geçmesiyle ilk partiye küsecek isimlerden biri olacaktır Bülent Aınç. Partiden ayrılıp kendi partisini kurması Ak Partiye büyük kayıplar yaşatır. Bir diğer Başbakanlık bekleyen isim de Ankara Belediye başkanı Melih Gökçek. Yıllardır süre gelen açıklamalarıyla Başbakanlık koltuğuna talip olduğunu oda açık bir şekilde belli etti. Aynı şekilde Melih Gökçek'de Numan Kurtulmuş veya Bilal Erdoğan himayesinde ki AKP'de varlığını sürdürmez, ya başbakanlık hülyasıyla yeni bir parti oluşumu içine girer ve yahut bağımsız olarak Ankara Belediye başkanllığına devam eder, bu AKP'ye Ankara kalesini büyük ihtimalle kaybettirir veya zora sokar.Daha ilerleyen zamanlarda Ankara'dan bağımsız milletvekilliği adaylığıda görünüyor Melih Gökçek için. Bülent Arınç'la benzer şekilde Melih Gökçek'in de belli bir kesme hitap etmesinden dolayı Tayyip Erdoğan Gökçek'e genel başkanlık şansı tanımayacaktır. Öte yandan dönemdir İstanbul Belediye Başkanlığını yapan, Tayyip Erdoğan'nın belediyede ki hilafı Kadir Topbaş da bu seçimlerde olmasa bile diğer seçimlerde Başkanlık koltuğuna talip olacak isimmler arasındadır. 

BU KRİZ YÖNETİLEBİLECEK Mİ?

Erdoğan'ın koltuğunu bırakmadan önce parti içinde ki bu karışıklıkları çözüp
çözemeyeceği merak konusu. Eğer Erdoğan'nın bulduğu çözüm Kurtulmuş ise Erdoğan 
bıraktığı anda partiden kopmalarayrılmalar olacaktır ve bu isimlerin çoğu Kurmaylar
olacaktır. 
Eğer parti içinde ki bu karışıklıklar çözülemezse AKP'nin içinde 5-6 civarında farklı parti çıkacak
veya ayrılanlar tek bir çatı altında toplanıp Ak partinin oyları ikiye bölünecektir.
Bu da AKP'nin sonunu hazırlar!


6 Ağustos 2012 Pazartesi

ARTIK DUR DENİLMELİ!


8 OCAĞA DAHA ATEŞ DÜŞTÜ !

Şehit haberlerinin ardı arkası kesilmiyor. Gün geçmiyor ki bir şehit haberi daha alınmasın.
Daha dün 6 asker 2 köy korucusu daha şehit düştü.
Sadece geçtiğimiz haftada 35 şehit verdik 35 can.
Artık medya ve kamuoyu da şehit haberlerine duyarsızlaştı. Şehidin
haber olması için adının Ramazan olması ya da daha 3 gün önce nişanlanması


ya da 2 gün sonra terhisinin olması gerekiyor.
Bir can dile kolay. Çocuğumuzun eline iğne batmasına gönlümüz el
vermezken Güneydoğu da ana kuzuları bir bir can veriyor.
Bu duyarsızlığı gösterenlerle birlike her şehit haberinde içi yananlarında
elinden hiç bir şey gelmiyor.

ARTIK DUR DENİLMELİ!

Bu savaş, bu kan ne için dökülüyor. Güneydoğu da ki iki tane şehir için.
Bütün şehit annelerine sorun, oğlunun bir telini güneydoğunun bir
şehrine değişmez hiç biri.
İki kuru dağ için verilen savaşın verilen şehitlerin ardı arkası
kesilmiyor! Türkiye için artık pes etme zamanı.
Biz bu deveyi güdümedik şimdi bu diyardan çekilme zamanıdır.
Özgürlüğün değerini çok iyi bilmemize rağmen insanların özgür yaşama
arzularını anlayamadık. Onlara kardeş olduğumuzu da anlatamadık. Ki
hiç biri de kardeşce tavır sergilemedi.
Artık radikal çözümü, bu işin sonunu bir an önce devreye sokma zamanıdır.

NE KAYBEDERİZ, NE KAZANIRIZ ?

Türkiye den Kürdistan'ın ayrılması ilk başta ekonomik sarsıntılara sebep olacaksa bile,
bu hamle Türkiye'nin kangren olmuş ayağı kesme politikası olur.
Gereksiz ağırlıklardan, ekonomik yüklerden, askeri harcamalardan,
psikolojik tahribattan kurtulan Türkiye yoluna çok daha hızlı devam edecektir.
Buyrunuz sovyet Rusya. Dağılmasına rağman halen süper güç!

Türkiyede ki Kürt nüfusun oraya göçü sonucu işsizlik sıfıra iner.
Refah artar, saf Türk toplumu oluşur.

Kaybımız iki kuru dağdan, bi de yaralanan gururumuzdan ibaret olur.
Ama vatan sevgisinde gurur olmaz. O dağlarda şehit düşecek olan onlarca askerimizin
acısı bu gururu bastıracak.

Öte yandan kimse Türkiyeden ayrılmaya yanaşmaz. Önce bir özerklik sürecine
girilip Türkiye'nin kaynakları sömürülene kadar Türkiye için en hayırlısı
düğüm olmuş ipi kesip atmaktır!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...